İmam 2.0
- Emrecan Doğan
- 10 Ağu 2024
- 3 dakikada okunur
Hologram tabanını yere koyan yaşlı adam birkaç adım geriledi. Sonra gülerek avuç içini alnına vurdu. Doğru ya, açma düğmesine basmazsa E-İmam’ı nasıl çalıştıracaktı? Yeniden hologramın yanına gidip diz çöktü, bugünlerde dizleri deli gibi ağrıyordu. Herhalde romatizmadan olacak. Zor da olsa çöktüğü yerden hologramın başlat düğmesine bastı. Zaten mat gümüş renkli hologram tabanında yer alan tek düğme oydu. Kırmızı renkli, oval düğmeye doğru düzgün bastığından iyice emin olmak için üstüne bastırdıkça bastırdı. Bugünlerde düğmelere basıyor ama o kadar hafif dokunuyordu ki aletler komutu alamıyorlardı. O tekrar, ağır hareketlerle doğrulurken taban çalışmaya başladı. Parlak mavi bir huzme yukarıya doğru yayıldı ve ortaya bir insan görüntüsü çıktı. Üzerinde Diyanet’in resmi imam üniforması vardı, dönemin Diyanet İşleri Başkanı baz alınarak modellendiğinden bir erkekti. Kadınların holografik bir imam da olsa bir erkekle aynı odada baş başa kalması fıkhî olarak hâlen tartışmalı kabul edildiğinden kadın kullanıcılar için imame özelliği de vardı. Ancak bu özellik ancak kullanıcı kadın olduğunu teyit ederse açılabiliyordu. Yıldırım mavisi ışıkların içindeki adam gülümseyerek yaşlı adama baktı.
“Esselamu Aleyküm, lütfen adınızı soyadınızı, cinsiyetinizi, yaşınızı ve eğer sisteme atanmış İslam mezhebinden farklı bir mezhebe dâhilseniz bağlı olduğunuz mezhebinizi sesli bir şekilde belirtiniz!”
Yaşlı adama bağırarak konuştu. Kelimeleri bastırarak ve duraklayarak söylüyordu.
“Kâzım... Güngörmüş... Erkek... 76...”
Sisteme atanmış olandan farklı bir mezhebe mensup olmadığından belirtmedi; atanmış mezhep Sünni-Hanefiydi, o da Hanefiydi. Holografik görüntü birkaç saniyelik bir sessizliğe gömüldü, sesli bir şekilde kendisine gönderilen verileri işlemesi gerekiyordu. İfadesiz sanal yüz karşısındaki muhatabına boş gözlerle bakarken Kâzım’da arkasını e-imam’a dönerek üçlü kanepeye doğru yürüyüp ortasına oturdu. Kısa süreli ayakta durmuş olsa da ayakları çok fena ağrımıştı.
“Es-Selamu Aleyküm Kazım Güngörmüş kardeşim!” dedi birdenbire sessizliği bölerek e-imam. “Dini konularda açmazlarına yardımcı olabilmek için buradayım. Sorularına teyit ettiğin verilerime uygun olarak cevap vereceğime emin olabilirsin. Sen sor, ben cevaplayayım.”
Yaşlı adam rahatlayarak arkasına yaslandı.
“Denemek için bir soru mu sorsam?” Biraz düşünebilmek için sessiz kaldı. Sonra aradığını buldu. “Madem Ramazan’dayız, o zaman hep sorulan bir konuyu sorayım; sakız orucu bozar mı?”
“Bozar. Bilmem neredeki hadis uyarınca ve ekseri fıkıh ulemasının görüşüne göre sakız orucu bozar.”
“Hiç beklemeden cevap verdin, tabii bu soru sana çok sorulmuştur ama benim için yeterli. Bana akşam ezanı okununca orucumu açabileceğimi söyle yeterli! Evimde kimse yok, hanım vardı o da gitti. İftar saatini bazen kaçırabiliyorum, sana da o yüzden ihtiyaç duyup aldım. Komutumu anladın mı?”
“Anladım, sizi iftar saatinde uyaracağım.”
“Dur bakayım, seni kapatacak sesli komut neydi?” Kâzım kanepenin sol ucundaki kullanım kılavuzuna uzanıp eline aldı. İlk sayfasını inceledi çevirdi, ikinci sayfaya da göz atıp aradığını bulamadı. Üçüncü sayfada kapanma komutunu buldu. “Celose Enouk!”
“Komut anlaşılamadı!”
“Celose Enouk!”
“Komut anlaşılamadı!”
“Aman be! Kapan işte.”
Sürpriz bir biçimde holografik imam tabana çekildi ve görünmez oldu. Kâzım da buna şaşırmıştı.
“E Türkçe komutla da kapanıyormuş ki bu.” Elindeki kullanım kılavuzuna bakıp yüzünü buruşturarak sol tarafa attı. “İnsanın aklını karıştırmaktan başka kârınız yok” diyerek kanepenin sağ taraftaki kırlentine doğru uzanıp başına yastık yaptı. “İftar vaktine kadar kestireyim bari, nasılsa bizim imam beni uyandırır” diye söylendi kendi kendine. Birkaç dakika içinde ağır ve huzurlu bir uykuya tamamen dalıp gitmişti.
-2-
Kâzım uyandığında Güneş çoktan batmış, alacakaranlık bile geçip gitmişti. Etraf kapkaranlıktı, o karanlıkta gözlerini açtığında hiçbir şey göremedi. Neyse ki evin ampulleri hareketli ve sesli komutlarla çalışıyordu. Yüzüstü yattığı yerde sırtüstü dönerek tavana bakar hâle geldi. Hiç kalkmadan hâlsizce ellerini çırpınca odanın tepesindeki ampul ve kapı yanındaki lamba yanıverdi. Yaşlı adam gözlerini kırpıştırarak etrafına bakınıp ışığa alışmaya çalıştı. Parmaklarının ayasıyla gözlerini ufaladı. Biraz olsun kendine gelince yavaş yavaş doğrulmaya başladı. Hologram tabanı hâlâ halının üzerinde, kanepenin önünde yani bıraktığı yerde duruyordu. Kapı eşiğinin üstünde, duvara astığı demode saate baktı. İftar vaktini çoktan geçmiş olmalıydı. Uzanarak hologram tabanının kırmızı başlatma düğmesine bastı. Yine bütün gücüyle düğmeye bastırıyordu ama bu kez açılmasını garanti etmek için değil de sinirinden bu kadar sert basıyordu düğmeye. Tabandan yıldırım mavisi iki yana genişleyerek açılırken yaşlı adamda yeniden kanepsine gitti. Bu kez biraz daha gergin ve dik şekilde oturuyordu.
“Es-Selamu Aleyküm!”
“Aleykümselam, aleykümselam” diye sinirle kekeledi ihtiyar. Hologram imamın selamını almak için bir yandan da elini başına götürüyordu. “Sana beni iftar vaktinde uyandırmanı söylemiştim, iftar vakti geçmiş mübarek! Niye uyandırmadın?”
Hologram imam birkaç saniye boyu sessiz kaldı. Cevap vermeden önce görüntüsü bir an için titreşip sonra sabitlendi.
“Kullanıcı konumunuz Edirne gözüküyor, Edirne için iftar vaktine de şu an dört dakika bulunmaktadır. İftarı henüz kaçırmadınız.”
“Edirne mi?” Yaşlı adamın elleri sinirden titriyordu. “Ne Edirne’si ulan? Sana kim Edirne’deyiz dedi! İstanbul burası!”
“Yeni konum bilginiz kaydedildi. Sonraki iftar saatinde sizi haberdar edeceğim. Allah kabul etsin!”
“Allah senin belanı versin teknolojik alet gibi!”
Kanepeden halıya inip emekleyerek hologram tabanının yanına giden Kâzım sinirle düğmeye bastı. Bir yandan da burnundan soluyordu, boynundan yukarısı kıpkırmızıya kesmişti. Düğmeye basar basmaz yıldırım mavisi görüntü tabana çekilerek kayboldu. İhtiyar, hologram tabanının önünde bağdaş kurup oturdu.
“Yarın ilk iş seni iade edeceğim!” dedi soluk soluğa
-Emrecan Doğan
Kommentare